Eda.StardollEda.Stardoll

 

Osmanlı'da Ramazan Gelenekleri...

Před 151 měsíci

Sevgili Stardoll tutkunları

Ramazan'ın evimizi aydınlattığı ve içimizi huzurla doldurduğu şu günlerde sizlere biraz tarihten Eski Osmanlı'da yaşanılan ramazanlardan bahsetmek istiyorum...

Osmanlı'da Ramazan bir başka karşılanırdı. Öncelikle Ramazan'ın birinci gününün tahakkuku çok önemli idi. Bunun için hilali görmek şarttı. Her ne kadar takvimler yazsa da Osmanlı bu astronomik tayini hatalı bulurdu. Bu Ramazan hilalini görme meselesi ile İstanbul Kadılığı meşgul olurdu. İstanbul'da güçlük çekmeden hilalin görüldüğü yerler: Beyazıd, Fatih, Süleymaniye, Çarşamba, Cerrahpaşa, Edirnekapı camilerinin minareleri idi. Hilali görenler kadı huzuruna alınırdı. En az iki şahitle tasdiklenen tahakkuk olayından sonra hilali görene para verilirdi. İyice sorgulandıktan ve ispat edildikten sonra bu kişilere itimat edilirdi. Hemen şerriye siciline işlenir kadının onayı ile Süleymaniye camisinin kandilleri yakılırdı. Bu Ramazan´ın başladığı anlamına gelirdi.

Osmanlı’da oruç açmak büyük törendi. Ne yemek yapılacağı, neyin ne zaman sofraya geleceği ve hangi yiyeceğin ne zaman sofrada yeneceği belliydi. İftar sofrasında oruç, iftariyeliklerle açılırdı. İftariyeliklerin ardından çorba servise sunulur ve çorbalar bitirildikten sonra 40 kaptan fazla et, sebze, balık yemeği padişahın sofrasını donatırdı. Ramazanın baş tatlısı olan güllaç ve bunun gibi pek çok tatlı ana yemeklerden sonra afiyetle yenirdi. Tüm bu yiyeceklerin pişirilmesi, sofraya getirilmesi, sofradan kaldırılması adabına göre gerçekleştirilir, sofraya hizmet eden de sofradan yemek yiyen de iftara hürmet gösterirdi.


Gözleri de karnı da doyuran iftar sofrasına nazaran sabah ezanından önce yenen sahurda, mideyi yoracak et yemeklerinden ziyade, karnı bütün gün tok tutacak hamur işleri, pilav ve vücudun şeker ihtiyacını karşılayacak kurutulmuş meyvelerden yapılan hoşaflar yenirdi.

17. yüzyılın sonlarında veya 18. yüzyılın başlarında "Baklava Alayı Geleneği" ortaya çıkmıştır. Ramazan ayının ortasında, padişahın askere iltifatı olarak, Saraydan Yeniçeri Ocağına baklava giderdi. Her on askere bir sini baklava hazırlanır ve Saray mutfağı önünde dizilirdi. Silahtar Ağa, bir numaralı yeniçeri olan padişah adına ilk siniyi teslim aldıktan sonra, diğer sinilerin her birini ikişer asker nizamî olarak yüklenirdi. Her bölüğün âmirleri önde, baklava sinilerini taşıyanlar arkada, açılan kapılardan dışarı çıkarak kışlalara doğru yürüyüşe geçerlerdi. Baklavayı Osmanlı saltanatının bir sembolü haline getiren bu gelenek, Yeniçeri Ocağı ile birlikte tarihe karıştı.

Daha o kadar çok gelenek ve görenek var ki unutulmaması gereken ve Osmanlı'ya ait olan...Ancak sizi bu şekilde sıkmak istemiyorum. Yarın birazından daha bahsedeceğim sizlere...En azından bu eski geleneklerin adlarını bile anmış olmak onlara göstereceğimiz ufak da olsa bir saygıdır öyle değil mi???

Reklama

Facebook

Instagram

POZNEJ NAŠE STARBLOGGERY

    ARCHIV